Hayatta kaçınılmaz olarak zorluklara ve streslere maruz kalırız. Yaşadığımız zorluklarla nasıl baş ettiğimiz ise büyük oranda ebeveynlerimiz tarafından nasıl yetiştirildiğimizle alakalıdır.
Koşulsuz sevgi, bir çocuğun dünyaya geldiğinden itibaren en temel ihtiyacı olmakla birlikte çocukta güvenlik hissini geliştirir. Minicik bir bebeğin ebeveynine muhtaçlık derecesini düşünün. Dünya kocaman bir bilinmezliktir ve bebeğin dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren hayata tutunmasını sağlayabilecek tek kişi ebeveynidir. Karnını doyurması ve bakımının yapılması bir yana, temas etmek ve sevgiyi hissetmek onu yaşama bağlar. Çocuğun ebeveyni ile kuracağı binlerce sevgi dolu ve duyarlı etkileşim, onun gelişen beynini şekillendirir. Bu sevgi dolu anlar, çocuğun beyninin gerçek anlamda organize olmasını sağlar. Çocuğun stres yaşaması ya da yaşamaması, acıktığında, susadığında ya da üşüdüğünde ihtiyacı olan bakımı alıp almaması ile belirlenir. Çocuğun ihtiyacı olan bakımı alabilmesi, psikolojik dayanıklılığı belirleyen etkenlerden biridir. Çünkü, çocuk ancak bu bakımı alabildiği takdirde dengeli bir sisteme döner.
Sevgi Dolu Davranışların Çocuk Gelişimindeki Rolü
Çocuk ihtiyacı olana ulaşabileceğini bildiğinde; öngörülebilir ve sevgi dolu davranışların varlığından söz edilebilir. Çocuk, ebeveyninden gördüğü duyarlı davranışları keyif, güven, mutluluk ve sıcaklık gibi hisler ile ilintiler. Dünyaya ve insanlara dair bakış açısını ebeveyninden gördüğü tutumla şekillendirmeye başlar. Ebeveyninin tutumları, çocukta psikolojik dayanıklılığın kurulmasına yardımcı olacağı gibi onun aşırı hassas ya da kırılgan bir birey olarak yetişmesine de neden olabilir. Kimi zaman çocuğu şımartma korkusu ile çocuğa ihtiyacı olan sıcaklık ve sevgiyi vermez, ondan sevgiyi esirgeriz. Oysaki, çocuğa gösterilen hiçbir sevgi onu şımartmaz.
Çocuk Gelişiminde Sorumluluk Alma ve Cesaretlendirme
Sevgi ve güvenle inşa edilen ilişkiler, psikolojik dayanıklılık için sağlam bir zemin yaratsa dahi, yeterliliğine güvenmeyen çocuklar tam anlamıyla dayanıklı olamazlar. Çocuğun kendini yeterli bir birey olarak görebilmesi için kararlarına güvenmesi ve seçimlerinin sorumluluklarını alabilmesi gerekir. Çocukluk demek aynı zamanda gelişmek, hata yapmak ve hatalardan ders çıkarmak demektir. Ne yazık ki; anne ve babaların, çocuklarının tüm problemlerinin sorumluluklarını üstlenmeleri ve sorunlarını çocukları yerine çözmeleri, çocukları hayata daha iyi hazırlamaz. Aksine, çocukluğundan itibaren ılımlı düzeyde zorluklarla karşılaşıp sorunlarıyla başa çıkmayı öğrenememiş olan çocuk, çok daha kırılgan ve hassas bir kişilik yapısına sahip olur. Ebeveynin temel amacı, çocuk büyüdükçe onun gelişim seviyesine uygun zorluklarla başa çıkabilmesi için onu desteklemek ve cesaretlendirmek olmalıdır.
Çocuk ancak zorlayıcı deneyimlerle başa çıktığını görebildikçe yeterli olduğu düşüncesini geliştirebilir.
Ebeveyn-Çocuk İlişkisinde Açık İletişim ve Güvenin Önemi
Ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkinin en iyi gelişme biçimi dinleme, anlama ve ifade etme üçgeninden geçer. Çocuğun, ebeveyni tarafından içten ve tüm dikkatiyle dinlenmesi iletişimin hem kalitesini hem sıklığını değiştirirken bir yandan da güven duygusunu besler. Ebeveyn, çocuğuna tam anlamıyla yöneldiğinde, kendi kaygı, korku ve kontrol ihtiyacı yerine çocuğunun yüreğindekilerle ve duygularıyla uyumlanma şansı yakalar. Bu o kadar büyük bir nimet ki… Bir ebeveyn, çocuğuna ne kadar güvenebilirse onun geleceği hakkında da o kadar az kaygı duyacaktır. Açık bir kalple kurulan iletişim, içerisinde yaratıcılık ve keyif bulunduran anlar, çocukla sağlam bir ilişki kurmaya büyük katkı sağlar. Nitekim çocuklar, hayatın yalnızca iş, kaygı ve stresten ibaret olmadığını öğrenirken, yalnızca oyun ve eğlence anlarından ibaret olmadığı düşüncesini de benimser. Psikolojik sağlamlığa giden yolda, ebeveynin, çocuğuyla kurduğu açık iletişim ve güvene dayalı ilişki mühim bir rol oynar.
Beklentilerle Yetişen (Proje) Çocuklar
Kendi hayallerimizi, çocuklarımız üzerinden gerçekleştirmemeye dikkat etmemiz çok mühim. Çocuklarımızın sahibiymişiz gibi davrandığımızda ve onlar bizim beklentilerimizi karşılayamadığında, büyük bir hayal kırıklığı ve öfke yaşarız. Proje çocukların ebeveynleri ise; çocukları üzerinde talepleri olma hakkına sahip olduklarını düşünürler. Bu ebeveynlerden pek çoğuna, niçin bu beklentiye sahip olduklarını sorduğumuzda, çocukları için “en iyi” olanın ne olduğunu bildiklerinden bahsedeceklerdir. Oysa ne büyük bir yanılgı. Ebeveynler, odaklarını kendilerine çevirip “en iyi” kavramının, kimin için en iyi olduğuna derinlemesine bakmalılar.
Çoğu zaman, çocuklarımızdan beklentilerimizin arkasında, geçmişimizden taşıdığımız, kendimize dönük ağır eleştirilerimiz vardır. Ne yazık ki; ebeveynlerin beklentileri çocuklara yüklendiğinde, çocuklar, potansiyellerini kullanamaz hale gelirler. Çünkü ortada, mütemadiyen değerlendirilen bir sonuç vardır ve bu doğrudan sonuç odaklı yaklaşım, çocukların kendi gelişim süreçlerinin önüne adeta bir set çeker.
Çocukların Yaratıcılıklarını Desteklemek: Sorumluluk ve Risk Alma
Çocuklar, yaptıkları işte sonuç odaklı bir yaklaşım benimsemediklerinde, yaratıcılıklarını tam anlamıyla geliştirip hayatlarına dair riskler alabilirler. Dolayısıyla kendi davranışlarının sorumluluğunu tam anlamıyla alabilirler. Aksi durumda, yaşamını ebeveynin beklentilerini karşılamaya adamış bir çocuk, hayattan tatmin olamayacağı gibi yaşadığı hayatın da tam anlamıyla sorumluluğunu alamaz. Çünkü hayatını, kendi yaratma fırsatı olmamıştır. Yaşadığı hayat ona bir anlamda dayatılmıştır. Gelecekte edineceği sonuçlara odaklı yaşamayan çocuklar, yaşadıkları anda gelişmenin tadına varabilirler. Ebeveynin bu noktada yapması gereken ise çocuğa yoğun bir baskı ve kaygı yüklemeden, onun gösterdiği çabaya kıymet vererek onu desteklemektir.
Çocuğa verilmesi gereken mesaj, onun tercihlerinin ve çabasının kıymetli olduğudur. Ebeveyn, çocuğa bu mesajı verdiğinde, çocuk rahat bir nefes alır çünkü ortaya çıkaracağı sonucun değerlendirilmeyeceğini bilir. Esas kıymetli olan, çocuğun merakı ve çabasıdır. Beklentilerimiz bir anlamda korkularımızın ve geçmişte karşılanmamış duygusal ihtiyaçlarımızın kılık değiştirmiş halidir. Yalnızca bunun farkına varmak dahi çocuklarımıza yüklediğimiz kimi beklentilerin iç dünyamızın bir yansımasından ibaret olduğunu anlamamıza ve daha mutlu çocuklar yetiştirmemize yardımcı olacaktır. Çocuklarımızı, bizim istediklerimize değil, kendi yapmak istedikleri iş ve uğraşlara cesaretlendirmeliyiz. Hiçbir çocuk, ebeveyninin bir klonu olmadığı gibi her bir çocuk tek ve biriciktir.